KEKEMELİK
Ses, hece, kelime tekrarları; uzatmalar; hava akışında veya seslemede duraklamalar nedeniyle konuşmanın akıcılığında istemsiz olarak meydana gelerek konuşmanın hızını ve  ritmini etkileyen bozukluk ‘KEKEMELİK’ olarak adlandırılmaktadır. Kekemeliğin türü ve şiddeti bireye göre farklılık gösterse de kekemeliğin belirli özellikleri evrenseldir ve bireyin bulunduğu ortam, konuştuğu kişi, o anki sosya-duygusal durum gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir.
Erken çocukluk döneminde her 100 çocuktan 4’ünde kekemelik görülse de bu çocukların %75’inde kendiliğinden iyileşme gözlenmektedir.  Bu ‘gelişimsel kekemelik’ olarak adlandırılmaktadır. Gelişimsel kekemeliğin kronikleşmesinde çeşitli risk faktörleri vardır. Bunlar;
-erkek olma,
-ailede kekemelik öyküsünün olması,
-6 aydan fazla sürmesi,
-3,5 yaşından sonra başlaması,
-eşlik eden dil-konuşma bozukluklarının olması.
Kekemeliğin nedeni bilinmese de neyin kekemeliğe neden olmadığı bilinmektedir. Korku, kaza, ölüm, travma gibi psikolojik nedenler veya fiziksel yetersizlik kekemeliğe neden olmasa da kekemelik risk faktörleri göz önüne alındığında risk altında olan çocuklarda tetikleyici olabilmektedir.
Konuşmanın doğal akışında medyana gelen anormal duraklar bireyin sosyal ve akademik hayatını olumsuz etkileyebilmektedir ve 6 aydan uzun süren kekemeliğin desteksiz iyileşme olasılığı düşüktür. Bu nedenle anormal takılmalara sahip olan birey dil ve konuşma terapistine başvurarak takılmaları hakkında değerlendirildikten sonra gerekli görülürse terapiye alınmalıdır. Kekemelik terapisinde amaç kekemeliği sonlandırmak değil; akıcılığı arttırıp kekemeliği kontrol altına alarak bireyin iletişimine katkıda bulunmaktır. Çocukluk ve yetişkinlik döneminde kekemelik problemi olan bir birey alanında uzman bir dil ve konuşma terapisti tarafından aldığı terapilerle bunu başarabilmektedir.
KONUŞMA SESİ BOZUKLUKLARI
Konuşma sesi bozukluğu, bireyin konuştuğu dildeki sesleri yanlış üretmesidir. Her sesin edinim yaşı farklılık göstermektedir. Türkçe için çocuktan 5 yaş civarında tüm seslerin edinmesi ve üretmesi beklenmektedir. Ancak
-Yapısal anomaliler;
-Anatomik/fizyolojik yetersizlikler;
-İşitme engeli;
-Zeka geriliği;
-Nörolojik bozukluklar;
-Yanlış öğrenme;
gibi çeşitli nedenlerden veya bu nedenlerden bağımsız olarak çocuk bir veya birden fazla sesi doğru üretemeyebilir. Konuşma sesi bozuklukları okuma-yazma sorunları için risk faktörü olacağından çocuğun konuşmasında akranlarına göre bir farklılık gözlendiğinde dil ve konuşma terapistine başvurmalıdır. Dil ve konuşma terapisti tarafından hatalı üretilen sesler ve hatanın nedeni ayrıntılı olarak değerlendirildikten sonra terapiye uygunluğu ve ne zaman terapiye başlaması gerektiği belirlenir.
Yaş, problem derecesi, ek sorunlar, haftalık seans sayısı, çocuğun hata farkındalığı, verilen ödevlerin düzenli olarak yapılması ve kontrolü, terapideki performans, kişisel özellikler gibi birçok faktör terapi süresini etkilemektedir.
SES BOZUKLUKLARI
Ses telleri ses üretimi için gerekli ses enerjisini sağladıktan sonra ses, ses yolunda şekillenir. Bireyin ses tellerinde, ses yolunda meydana gelen yapısal anomaliler, yetersizlikler veya nörolojik/psikolojik bozukluklar nedeniyle sesin perdesinde, şiddetinde veya rezonansında bozulmalar meydana gelebilmektedir. Ses kalitesindeki bu bozulmalar ses bozukluğu olarak tanımlanmaktadır.
Ses bozuklukları fonksiyonel ve organik olmak üzere temelde ikiye ayrılmaktadır. Fonksiyonel ses bozuklukları; ses tellerinin kötü ve yanlış kullanılması sonucu oluşmaktadır. Organik ses bozuklukları ise; ses tellerindeki anatomik problemlerden kaynaklanmaktadır.
-Tiroid ameliyatı, gırtlağın alınması;
-Yüksek sesle konuşmak, sık boğaz temizlemek, bağırmak;
-Nörolojik bozukluklar;
-Hormonal sorunlar, alerji, solunum problemleri, mide sorunları;
-Sigara ve alkol tüketimi;
-Yetersiz su tüketimi, kötü beslenme alışkanlıkları;
gibi faktörler ses bozukluğuna neden olabileceği gibi var olan ses bozukluklarının kötüye gitmesine de neden olabilmektedir.
Birey ses bozukluğu yaşadığında öncelikle kulak burun boğaz uzmanına başvurmalıdır. Gerekli değerlendirmeler yapılıp tanı konulduktan sonra gerekli görülürse bireye tıbbi tedavi uygulanır ya da birey ses terapisi için dil ve konuşma terapistine yönlendirilir.
AFAZİ
Afazi inme, travmatik beyin hasarı, tümör veya hidrosefali sonucu beynin dil ve konuşmadan sorumlu bölgelerinin bir kısmında veya tümünde meydana gelen hasar nedeniyle ortaya çıkan edinilmiş dil bozukluğudur; zeka, işitme veya kişilik kaybı değildir. Afazi temelde akıcı ve tutuk afazi olarak ikiye ayrılmaktadır. Akıcı afazide temel sorun anlama güçlüğüyken; tutuk afazide temel sorun konuşma güçlüğüdür.
Afazide hasarlanan bölgeye bağlı olarak;
-konuşma,
-anlama,
-tekrarlama,
-adlandırma,
-okuma-yazma
güçlükleri görülmektedir.
Afazinin şiddeti hasarın büyüklüğüne göre değişiklik göstermektedir. Nörolojik muayene ve çeşitli dil, konuşma, okuma, yazma, biliş değerlendirmeleri sonrasında afazi tanısı konulmaktadır. Afazili bireyde herhangi bir tedavi almadan farklı derecelerde kendiliğinden iyileşme görülse de bu iyileşme sınırlıdır bu nedenle tanı konulduktan sonra hastanın çektiği güçlüklere ve bu güçlüklerin derecesine bağlı olarak dil ve konuşma terapisti tarafından terapi planı hazırlanarak terapiye başlanmalıdır. Terapi bireyin iyileşme sürecine ve derecesine, yaşına, cinsiyetine, eğitim düzeyine, beyin hasarının sebebine/bölgesine/şiddetine ve afazi türüne göre değişiklik göstermektedir. Yapılan terapiler bireyin güçlük çektiği alanları iyileştirerek veya daha kötüye gitmesini önlemeyerek bireyin konuşma ve iletişim becerilerini iyileştirmeye yöneliktir.
MOTOR KONUŞMA BOZUKLUKLARI
Konuşmanın solunum, rezonans, sesletim ve prozodi özelliklerinden biri veya birkaçını etkileyen merkezi ya da çevresel sinir sisteminin hasarına bağlı olarak ortaya çıkan konuşma bozukluğudur. Apraksi ve dizartri olarak ikiye ayrılmaktadır.
Konuşma apraksisi, beyinden gelen mesajın konuşma kaslarına doğru iletilememesi sonucu oluşan konuşma bozukluğudur. Beyin konuşma için gerekli yapıların (dil, dudak, çene gibi) hareketini doğru şekilde yapamamaktadır. Apraksili bireylerde ses, hece ve sözcük üretiminde problemler gözlenmektedir. Bu da konuşma anlaşılırlığının düşmesine neden olmaktadır.
Yaşanan temel problemler şunlarıdır;
-tutarsız sesletim hataları,
-sözcük uzunluğu arttıkça yapılan hataların artışı,
-arama davranışı,
-ses ve hecelerin diziminde hatalar,
-sesler arasında uzun duraklamalar.
Apraksinin nedeni tam olarak bilinmese de konuşma kaslarında görülen yetersizlik, hasar veya felçten kaynaklanmadığı bilinmektedir.
Apraksili bireylere yoğun ve sık (haftada en az 3 seans) bireysel konuşma terapisi uygulanmalıdır. Yaşanan problemlerde azalma gözlendikçe terapinin sıklığı azaltılıp grup terapisi uygulanabilir. Terapilerin yanı sıra ailelerin verilen ödevleri düzenli olarak yapmaları da çok önemlidir.
Dizartri, konuşma kaslarında görülen yetersizlik, hasar veya felç sonucu ortaya çıkan konuşma bozukluğudur. İnme, kafa/beyin yaralanmaları, tümör, parkinson hastalığı, ALS, serebral palsi dizartriye neden olabilmektedir. Dizartrili birey dil, dudak, çene, gırtlak kaslarını ve çevresindeki kasları kontrol edemez. Bu da bireyde sesletim, nefes, prozodi, rezonans problemlerine neden olmaktadır.
Yaşanan temel problemler şunlardır;
-anormal konuşma hızı (daha yavaş veya daha hızlı)
-solunum problemleri,
-dil, dudak, çene hareketinde yaşanan güçlük,
-hipernazalite/hiponazalite
-sesletim hataları.
Merkezi ve çevresel sinir sistemindeki lezyon ve hasara bağlı olarak farklı dizartri türleri görülebilmektedir. Dizartri türüne, nedenine, şiddetine bağlı olarak dil ve konuşma terapisti tarafından bireyin yaşadığı problemleri azaltmaya ve iletişimini güçlendirmeye yönelik terapi planı oluşturulur.
YUTMA BOZUKLUKLARI
Yutma; ağız, yutak ve yemek borusu olmak üzere üç fazdan oluşmaktadır. Yiyeceklerin ağızdan alınıp yemek borusuna geçişi sırasında bu fazlarda yaşanan kas veya sinir sistemi yetersizlikleri yutma bozukluğuyla sonuçlanmaktadır.
Parkinson, ALS, alzheimer, serebral palsi gibi hastalıklar, felç, beyin travması, ağız/boğaz/yemek borusu kanserleri, baş/boyun zedelenmeleri gibi nedenler yutma bozukluğuna neden olabilmektedir.
Yaşanan temel problemler şunlardır;
-yemek yedikten sonra göğüste tıkanma/yanma hissi,
-yetersiz beslenme nedeniyle yaşanan kilo kaybı,
-yemek yemek (çiğneme, yutma) için daha fazla çaba ve zaman harcanması,
-yemek yeme sırasında veya sonrasında öksürme.
Bu gibi problemlerle karşı karşıya kalındığında alanında uzman dil ve konuşma terapisti tarafından destek alınmalıdır. Yapılan değerlendirmeler sonunda hazırlanan terapi planı yutma bozukluğunun nedeni, belirtileri, tipi ve şiddetine göre değişiklik göstermektedir. Yapılan terapilerde amaç bireye uygun yöntem ve duruşu belirledikten sonra bunu öğreterek bireyin yutmasını kolaylaştırmak ve daha güvenli hale getirmektir.
GECİKMİŞ DİL VE KONUŞMA
Gecikmiş dil ve konuşma çocuğun konuşulan dili anlama ve ifade etme becerilerinin akranlarından geri olması durumudur ve bu çocuklar kısıtlı kelime dağarcığına sahiptir.
Gecikmiş dil ve konuşması olan çocuklarda şunlar gözlenebilir;
-hiç konuşamama,
-yoğun jest, mimik, işaret kullanımı,
-anlamsız sesler çıkarma,
-çevrelerine karşı ilgisizlik veya uyum sorunu,
-kısa dikkat süresi,
-isteklerini ve düşüncelerini anlatmada zorluk.
Yaygın gelişimsel bozukluklar (otizm, asperger sendromu), zeka geriliği, işitme engeli, dudak-damak yarıklığı, öğrenme güçlüğü, olumsuz çevre koşulları, çocuğa karşı sergilenen yanlış tutumlar, yetersiz uyarana maruz kalma gibi pek çok neden gecikmiş dil konuşmaya neden olabileceği gibi nedeni belirlenemeyen durumlar da olabilir.
Dil gelişimi doğumdan ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Gelişim sürecinin her evresinde çocuktan çıkarması beklenen sesler ve  gerçekleştirilmesi gereken davranışlar farklılık göstermektedir. Bu evreler çocuklardan aynı yaşlarda beklense de her çocuğun kendine özgü gelişim evresi vardır. Çocuğun dil gelişimi dil ve konuşma terapisti tarafından değerlendirildikten sonra değerlendirme sonucuna göre çocuk doğrudan ya da dolaylı olarak terapiye alınır ve gecikmenin nedeni ve çocuğun bireysel özellikleri göz önüne alınarak terapi planı hazırlanır. Çocukla yapılan terapilere ailenin katılımı çok önemlidir Aile çocukla iletişime geçmesi, dil gelişimini desteklemesi, oyun kurması, çevre düzenlemesi gibi konularda bilgilendirilir.