Dikkat eksikliği bozukluğu konusunda yetkin olmayan kişiler, dikkat eksikliğinin iradeden kaynaklanan bir sorun olduğunu düşünebilirler. Ancak esas olarak bu, beyindeki kimyasal bir sorundan ibarettir. İşte bu noktada akıllarda şu soru sorulabilir: Öyleyse sadece ilaç tedavisi mi alacağız? Hayır. Araştırmalar, bilişsel – davranışçı tedavilerinden alınan verimin çok yüksek olduğunu göstermektedir.
Kısaca Bilişsel – Davranışsal Tedavi Nedir?
En kolay dille tanımı “ne ekersen onu biçersin” olan bu yaklaşım bilimsel temeller üzerine oturtulmuş bir tedavi sistemidir. Bireylerin çoğunlukla geçmişteki deneyimleriyle ortaya çıkan yanlış ve yıkıcı inançlarının, düşüncelerine, duygularına ve son olarak da davranışlarına yansıması yaşam kalitelerini düşürür. Kısaca Bilişsel Davranışsal Tedavi (BDT), bu zorlukları yaşayan kişilerin temel inanç veya düşünce kalıplarını değiştirmeye ve davranış ödevleriyle ideal davranışı pekiştirmeye, olumsuz veya yıkıcı olan davranışın da sonlandırılmasına yöneliktir.
Dikkat Eksikliği Bozukluğu olan çocuklarda Bilişsel Yaklaşım
Dikkat eksikliği yaşayan bireylerin öğrenme ve hatırlamada güçlükleri, akademik, iş ve sosyal ilişkilerindeki kaliteyi düşürmektedir. Bu durumda devreye giren ilaç tedavisi, bu kişilerin öğrenme becerilerini geliştirir. Ancak her zaman ilaç tedavisi tek başına yeterli olmayabilir. Öte yandan bu durum, dikkat eksikliği bozukluğunda sadece BDT uygulaması için de geçerlidir. Araştırmalar ve klinik pratikler gösteriyor ki birlikte ilerleyen BDT ve ilaç tedavileri, çocuklarında bu bozukluğa sahip olan ebeveyn ve bireyleri, verimi çok daha yüksek bir sonuca ulaştırıyor. İlaç tedavisinden kaçınan ailelerin küçük çocuklarda yalnızca davranış terapileri ile ilerlemek istemesi sıkça görülen ve faydalı da olabilecek bir durumdur. Fakat bu durum diğer yaş grubundaki bireyler için ise her zaman verimli değildir. Belirtildiği üzere, olumsuz temel inançlardan doğan düşünsel, duygusal ve davranışsal bozukluklar çocuk veya yetişkinde, önceden belli olan bir kaderin yaşanmasına sebep olurlar. Eğer bu inançlar, tarlaya ekilen bir tohum olarak düşünülürse ekilen ne ise onun biçilmesi hiç de tesadüf olmayacaktır. Pratik gözlemlerde sıkça karşılaşılan sorun, ailelerin çocuklarını etiketlemesidir. Yani çocuk, alnında kocaman bir “Dikkat Eksikliği Bozukluğu” etiketi ile dolaşır. Kafalarında oluşturdukları “Benim dikkat eksikliğim var” düşünce kalıbı, onlarda ikincil düşüncelerin oluşmasına teşvik eder. Örneğin, kafasında bu inanca veya etikete sahip olan çocuk, “Ben unutkanım”, “Derslerimin düşük olması çok normal”, “Ailem daha fazla ilgilenmeli” gibi ektikleri tohumların olumsuz meyvelerini yerler. Pekâlâ, çözüm nedir? En basit açıklamayla kişinin hangi toprağa ne ekilmesi gerektiğini bilmesi gerektiğidir.
Dikkat Eksikliği Bozukluğu Olan Öğrencilerde Davranışsal Yaklaşım
Bilişsel düzeltmeler inanç sisteminden, yani kısaca temelden yol alırken, davranışsal yaklaşım hasat ürünü olan davranış üzerinden ilerlemeye başlar. Çocuklar üzerine yoğunlaşırsak, tüm ortamlarda yıkıcı davranışlar sergileyen çocuklarda sadece ilaç tedavisi yeterli değildir. Genel istatistiklere göre Amerika Birleşik Devletleri’nde hastaların yüzde 20 – 30’luk kısmı ilaç tedavisinden verimli sonuç alamamaktadır. Davranışçı yaklaşım işte burada büyük önem kazanmaktadır. Özellikle bu tedavi sürecinden en çok yarar gören kişiler ise yıkıcı davranış gösteren çocuk ve ergenlerdir (Brown, 2010). Davranışçı tedavi, özellikle klinisyenin ve dikkat eksikliği olan çocukların ailelerinin irade ve becerilerine bağlı ilerleyen bir tedavi yoludur. Basit olarak anlatıldığında hangi davranışların yok edilmesi ve hangi davranışların devamlılığının sağlanması gerektiği konusunda önem sırasına dayalı bir liste oluşturulmalıdır. Hedef davranışlar belirlendikten sonra olumlu davranışlar ödüllendirilmeli ve olumsuz nitelikteki davranışlar cezalandırılmalıdır. Burada ailelerin en çok gözetmesi gereken konulardan biri, davranışın niteliğine göre yeterince ödül ve cezalandırılmanın yapılmasıdır. Genelde aileler uzun süren bıkkınlık ve yorgunluktan sonra birden çocuklarında gördükleri olumlu davranışı gereğinden fazla ödüllendirme eğilimine girmektedirler. Bu durum aksi bir şekilde olumsuz davranışın gereğinden fazla bir şiddetle cezalandırılmasıyla da olabilir. Unutulmaması gereken konu, çocuğun yaptığı davranışın niteliğinin birimi kadar, o birimde ödül veya ceza verilmesi olacaktır. Önceden belirtildiği gibi davranışçı yaklaşım ile yapılan çalışmalar özellikle yıkıcı davranış sergileyen çocuk ve ergenlerde çok büyük fayda sağlamaktadır.